Hatay 1 Şubesi

İSLAM DEVLETİNİN İLK ANAYASASI; MEDİNE SÖZLEŞMESİ

İSLAM DEVLETİNİN İLK ANAYASASI: MEDİNE SÖZLEŞMESİ

Eğitimciler Birliği Sendikası Hatay1 Nolu Şubesinin her hafta düzenlemiş olduğu eğitim seminerleri devam ediyor.  Hatay 1 Nolu Şube Başkanı İsmail BAYRAKDAR, seminerler ile üyelerimizin tarih, kültür, medeniyet ve kardeşlik değerlerimizi tanımalarını ve birer eğitimci, olarak gelecek kuşaklara tanıtılması ve aktarılmasını sağlamaları açısından çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Bu seminerler devam edecektir” dedi. Bu hafta “İslam Devletinin İlk Anayasası; Medine Sözleşmesi” nin sunulduğunu, sözleşmede yer alan konuların günümüz için de gerekli en temel şartlar olduğunu dile getiren Sayın BAYRAKDAR; “sendikacılık alanında yeni bir çığır açmaya çalıştıklarını” belirtti. İsmail BAYRAKDAR; Sunumu yapan Lütfi KILIÇ öğretmenimize teşekkür etti.

İslam Tarihinde İlk Yazılı Anayasa:

Hz. Peygamber (s.a.v), Medine’ye varır varmaz ilk olarak yaptığı işlerden biri, Medine ve çevresinde yaşayan ve birbirine düşman olan unsurlardan, barış içinde yaşayan, düzenli bir cemaat oluşturmak olmuştu. Deyim yerindeyse, Resulüllah (s.a.v) bu çalışmasıyla, kendisinin başkanı olduğu bir şehir devletini kurmak istemişti. Bu amacını gerçekleştirmek için Hz. Peygamber (s.a.v) Enes b. Malik’in evinde,1 Müslümanların hak ve sorumluluklarını, ayrıca başta Yahudiler olmak üzere Medine’de yaşayan herkesin hak ve sorumluluklarını ihtiva eden bir anayasa, aynı zamanda sözleşme niteliğinde olan bir beyanname yayınlamıştı. Hz. Peygamber’in (s.a.v) Medine’ye teşrifinden oldukça rahatsız olan Yahudiler, insanî açıdan en ufak detayı bile ihmal etmeyen ve karşı çıkılması imkânsız böyle bir olumlu hareket karşısında çaresiz kaldılar. Bu yüzden bazı Yahudi kabilelerinin katılımı geç olmuş olsa bile, Yahudiler genellikle sözleşmeyi memnunlukla kabul etmek zorunda kaldılar. İbnu Hişam’ın Siyer’inde aynen yazılı bulunan bu vesika Hz. Peygamber’in gerçek büyüklüğünü ve bütün dönemlere hâkim olan dehasını açıkça göstermektedir.

 Vesikada Yer Alan Kavramlar:

1-Müslümanlar:

2- Medineli Araplar:

3-Yahudiler:

4- Sahife-Kitab:

5- Ümmet:

B- İçerik:

1-Adalet:

2- Suçun Şahsiliği:

3- Sigorta:

4- Vatandaşlık ve Savunma:

5-Medine Şehir Devletinin Sınırları:

6-Din Özgürlüğü ve Takva:

7- Müslümanlara Yönelik Maddeler:

8- Yürürlük Maddeleri:

Sonuç

Bu sözleşme bir şehir devleti için tasarlanan bir anayasa olmakla birlikte İslam’ın evrensel kurallarını da içermektedir. Fakat özel anlamda, Medine’de yaşayan topluluğun savunma, kanun koyma, yardımlaşma, adalet işleri ve savaş hukuku gibi tüm temel ihtiyaçlarını karşılamıştır. Allah’ın elçisi Hz. Muhammed (s.a.v) kurulan bu şehir devletinin başı durumundaydı. Sahabileri de “yöneticiler zümresi” diye ifade edilebilen bir konumdaydılar.

Bazılarının aklına gelebileceği gibi Resulüllah (s.a.v) lüks bir hayat sürmek ve kendisine bağlı olanları daha müreffeh dünyevî bir hayata kavuşturmak için bir çaba içinde değildi. Onun amacı insanların güvenliğini ve herkesin güven içinde istediği yere seyahat etmesini sağlamak ve adaleti yaymaktı. Bu dönemde başta Hz. Peygamber (s.a.v.) olmak üzere bütün Müslümanların hayat düzeyinin daha zahidane ve mütevazı olmak mecburiyeti vardı. Çünkü kadın, erkek, genç, ihtiyar her Müslüman günde beş vakit namaz kılmak zorundaydı. Mekke döneminde farz olmayan oruç ibadeti Hicretin 2. yılında farz kılınmıştı. Müslümanlar yaz kış demeden her yıl Ramazan ayında oruçlu olmak mecburiyetindeydiler. Ayrıca varlıklı olan Müslümanlar fakir olan Müslümanlara zekat vermek zorundaydılar. Her gün beş vakit namaz kılmak, yılda bir ay oruçlu olmak ve fakirleri gözetlemekle yükümlü olan bir topluluğun hayatında lüks yaşam izlerini aramak beyhudedir. Aslında bu sözleşme ile Müslümanların maddi ve manevi hayatları dengelenmişti. Dolayısıyla Müslümanların lüks bir hayat sürmek gibi bir talepleri zaten olamazdı.

Resulüllah’ın (s.a.v) devlet başkanı olması, asayişi ve güvenliği sağlama ve toplumun hayatını hukukî bir düzene sokması açısından önemlidir. Eğer böyle bir devlet nizamı kurulmamış olsaydı, özellikle Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Medine’ye teşrifinden sonra Medine sokakları ve çevresi tamamen güvensiz olacaktı.

Bir sözleşme, bir beyanname ve bir anayasa mahiyetindeki Medine vesikasına dikkatle bakan herkes, Hz. Muhammed’in (s.a.v) bu belge ile insanlığın temel sorunlarını çözecek esasları ve insanî değerleri asla göz ardı etmeyen bir anayasa hazırladığını görecektir. Bu yüzden denilebilir ki, Allah’ın elçisi Hz. Muhammed (s.a.v) aynı zamanda insanlığa hizmeti ve güvenliği esas alan bir devlet kurmayı başaran ve sosyal bir toplum meydana getiren benzersiz ve güçlü bir devlet adamıydı. Vicdan özgürlüğünü esas alan ve dünyanın ilk anayasalarından biri sayılan bu ilk metinde Resulüllah (s.a.v) şöyle buyurdu:

Resulüllah Muhammed (s.a.v) tarafından verilen bu antlaşmayla Kureyş ve Yesrib Müslümanları ile onlarla müşterek bir davada olup herhangi bir köke mensup olan insanların tümü bir tek ümmet olmuştur.” Bu girişten sonra birçok kavim ve kabile tarafından verilecek diyetlerle Müslümanların kendi aralarında yerine getirecekleri özel görevler açıklanmıştır. Belki de vesikanın en önemli maddesi, ihtilafların çözümü için Kur’an ve Hz. Peygamber’in tek çözüm mercii olarak kabul edilmesidir. Çünkü bu madde ile Resulüllah (s.a.v) merkezî otoritenin tek sahibi olarak gösterilmiştir.

Sözleşmenin 42. Maddesinde;  “Bu sahifede (yazıda) gösterilen kimseler, arasında zuhurundan korkulan bütün öldürme yahut münazaa vakalarının Allah'a ve Rasulullah Muhammed (s.a.v.)'e götürmeleri gerekir. Allah, sâhifeye (yazıya) en kuvvetli ve en iyi riayet edenlerle beraberdir.” denilmektedir.