Eğitim Bir Sen Hatay 1 Nolu Şubesi eğitim seminerleri kapsamında bu hafta “SİYONİZM” konusu ele alındı. Eğitim Bir Sen Hatay 1 Nolu Şube Yönetim Kurulu Üyesi ve Atatürk İlkokulu Müdür Halil İbrahim Aksu’nun konuşmacı olarak sunum yaptığı seminere çok sayıda sendika üyesi iştirak etti.
SİYONİZM
Avusturyalı Gazeteci Theodor Herzl öncülüğünde yurtsuz Yahudilerin, Tevrat’ta bahsi geçen Vaad Edilmiş Topraklar olan Fırat’tan Nil’e kadar olan bölgede bir vatan kurulmasına destek veren fikri ve siyasi ideolojik harekettir.
Siyonist hareket için önemli bir merhale olan Filistin’in kolonizasyonu programı ve Dünya Siyonist Örgütü’nün kurulmasının planlandığı ilk Siyonist Kongresi,
29-31 Ağustos 1897 tarihinde İsviçre’nin Basel kentinde yapılmıştır. Farklı görüşlere ve kesimlere mensup 200’ü aşkın delegenin katılımıyla gerçekleştirilmiştir.
Bu hedefi gerçekleştirmek için yapılacak girişimler ise şöyle özetlenmiştir:
Yahudilerin yaşadığı ülkelerdeki kurumlar vasıtasıyla Yahudileri birleştirmeye yönelik Dünya Siyonizm Teşkilatı kurulması,
Yahudi ulusal fikrinin güçlendirilmesi,
Siyonist hedeflerin gerçekleştirilmesi için yönetim onayının alınması,
ALTYAPI HAZIRLANIYOR…
İkinci Siyonist Konferansı 1898 yılında toplandı. Amacı tüm dünyadaki Yahudi gruplarını toplamak ve bunların Siyonist hareketine bağlılıklarını kazanmaktı. Siyonist Konferansı her 400 Yahudi için vergisini ödeyen bir temsilciye toplantılara ve oturumlara katılım izin verdi. Ondan sonra Yahudi Emperyal Bankası kuruldu. Bu banka Filistin’e gizli göçü reddediyor bunun yerine göçün “zararsız” dedikleri bir plan çerçevesinde açık bir şekilde organize edilerek yürütülmesini öneriyordu. 1899’da Basel’de düzenlenen üçüncü Siyonist Konferansı’nda “Sömürgeleştirme Yahudi Sigorta Fonu” kuruldu. Bunun amacı Filistin ve komşu ülkelerdeki yerleşim faaliyetlerini finanse etmek; Siyonist hareketin finansal desteğini garantiye almaktı.
Burada tüm iletişim kanallarında İbranice’yi kullanmak, dünyadaki Yahudiler arasında İbrani kültürünü yaymak, Siyonizm’in idari sistemini yeniden inşa ederek çağdaş bir yapıya kavuşturmak ve çalışma komitesini birine Herzl’in başkanlık ettiği bir ana bir de tali iki çalışma alanına bölmek gibi belirli hususlar vurgulandı.
Mesela 1900 yılında Londra’da toplanan dördüncü Siyonist Konferansı’na 400’den fazla delege iştirak etti. Bu konferansta Ortodoks dinci Yahudiler ile laikler arasındaki şiddetli ayrılık vurgulandı. Herzl tüm üyelerden bu anlaşmazlıkları bir kenara bırakarak, bunun yerine genel hedef ve menfaatler üzerinde yoğunlaşmalarını istedi.
KONGRELER DEVAM EDİYOR
1901’de Basel’de toplanan beşinci Siyonist Konferansı, İbrani Üniversitesinin kurulması ve kültürel meselelerle ilgili tartışmaların yanı sıra Milli Yahudi Fonu’nun oluşumuna da şahitlik etti.
Sonuç olarak konferansta Yahudi Milli Fonunda mevcut olan paranın tamamının bu topraları satın almak için kullanılması kararlaştırıldı.
KANLA ALINAN TOPRAK SATILAMAZ
Herzl daha sonra, Mayıs 1901’de Sultan II. Abdülhamid’e Kont Newlinski aracılığıyla mektup gönderen Herzl, Filistin’i satın almak için Sultan’a 5 milyon altın teklif sunar. Gerçekten ciddi ve cömert bir teklife II. Abdülhamid Han şöyle bir cevap verecektir: ‘’ Ona söyle: Bu meselede ikinci bir adım daha atmasın. Ben bir karış dahi olsa toprak satmam. Zira bu vatan bana değil, milletime emanettir. Milletim bu vatanı kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır.’
SULTAN FİLİSTİN’İN TAPUSUNU ALIYOR
Sultan Abdülhamid’in bu cevabı üzerine Siyonizm hayallerini bir süre ertelemek zorunda kalan Herzl, hiçbir zaman pes etmemiştir. Abdülhamid’in kapısını 3-4 kez daha arşınlayan Siyonizm’in fikir babası, umutlarını biraz daha ertelemek zorunda kalacaktır. Şunu da belirtmek de fayda vardır ki II. Abdülhamid, Herzl ve yandaşlarının farklı yöntem ve usullerle Filistin için adım atacağını tahmin etmiş, bu doğrultuda Yahudilerin Filistin’de toprak satın alıp yerleşmemesi için Filistin’in tapularını kendi üzerine alarak önlem sağlamıştır. Siyonizm’in bu girişimlerine karşı alınan tedbirler, Siyonistlerin çabalarını boşa çıkarmış ve hedeflerini sekteye uğratmıştır.
Abdülhamid’in tahta olduğu müddetçe Filistin’e sahip olamayacağını anlayan Siyonist Yahudiler, Sultan’a karşı olan Jön Türkleri maddi olarak desteklemiş ve 1909’da II. Meşrutiyetin ilan edilmesiyle birlikte Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesini büyük sevinçle karşılamışlardır. Böylece Siyonizm’in gerçekleşmesindeki önemli sorunlardan biri halledilmişti. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Osmanlı’ya egemen olduğu dönemde yapılan göçler neticesinde sistematik bir şekilde Yahudi nüfusu Filistin’de artmıştır.
Altıncı konferansta özellikle İngiltere’nin Uganda’yı sömürgeleştirmesiyle ilgili sunum olmak üzere çeşitli meseleler ele alındı. Filistin’in dışında herhangi bir toprak parçasını reddeden hakiki Siyonistler ile Filistin’in dışında farklı bir toprak parçasını da kabul eden Herzl’in fikirlerinin yanında yer alanlar arasındaki ihtilaflar bariz bir hale dönüştü. Bunun üzerine, Uganda’daki durumu araştırmak için bir seyahat düzenlendi. Seyahatten sonra çoğunluğun görüşüyle Filistin toprakları üzerinde karar kılındı. Sonuç olarak da emperyalizm için Yafa’da Yahudi Sigorta Fonunun bir bölümü olarak Anglo-Filistin kuruldu.
Son olarak, Basel’de 1905 yılında yedinci Siyonist Konferansı düzenlendiğinde Herzl çoktan ölmüştü. Takipçileri arasında ise özellikle Filistin’i bir vatan olarak tercih edenler ile Uganda’yı benimseyenler arasında oldukça şiddetli anlaşmazlık vardı. Konferans sırasında Siyonist hareketin lideri olarak David Wilfson seçildi. Onun seçilmesiyle de Uganda’yı tercih edenler geri püskürtülmüş ve yenilgiye uğratılmış oldu. Bunun ardından Uluslararası Bölgesel Organizasyon adında bir kuruluş oluşturuldu. Bu konferansta onlar açısından başarılan en önemli iş Filistin’de, Suriye’de, Asya Türkiye’sinde, Sina Yarımadası’nda ve Kıbrıs’ta iskan projelerine öncelik verildi
1.DÜNYA SAVAŞI SONRASI
1.Dünya savaşı sırasında Şerif Hüseyin İngiltereye destek karşılığında Araplara ve Filistine devlet sözü almıştı.Savaşta üztün yayarlılıklar gösteren Şerifin isteği kısmen yerine gelmiş fakat Filistin’de 1948 ‘e kadar manda yönetimi kalacaktı..
1. Dünya Savaşı sırasında Filistin’in geleceği iyice belirsiz bir hâl almış, bu da Siyonist hareket için önemli bir fırsat olmuştur. 1916 yılında İngiltere ve Fransa arasında Arap topraklarını paylaşmayı öngören gizli Sykes-Picot Anlaşması imzalanmıştır. Lübnan ve Suriye Fransa’nın, Ürdün ve Irak İngiltere’nin kontrolüne bırakılırken, Kudüs ise uluslararası yönetime bırakılmıştır. Sykes-Picot Anlaşması, Siyonizm taraftarı İngiliz hükümeti tarafından yönetilen bir manda yerine, Filistin’in uluslararası denetimini getirdiği için bir anlamda Siyonistlerin aleyhineydi. Ancak yine de Arap denetimi ihtimalini tamamen ortadan kaldırmakta ve Filistin’i kontrol altına almaları yolunda Siyonistlere zaman kazandırmaktaydı.
BALFOUR DEKLARASYONU
İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur Balfour “Balfour Deklarasyonu” olarak adlandırılacak olan mektubu 2 Kasım 1917’de Siyonist lider Lord Rothschild’e göndermiştir. Balfour mektubunda İngiltere’nin Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması için tüm imkânlarını kullanacağını bildirmekteydi. Vaatler şunlardı:
1. Filistin’de ulusal vatanın temini konusunda İngiliz desteği.
2. Bu amacın gerçekleşmesi için İngilizlerle iş birliği.
3. Filistin’de Yahudi olmayan bir ülkedeki Yahudilerin sahip olduğu haklara ve statüye zarar verecek herhangi bir şeyin yapılmaması.
(Bu tarihte 700.000 olan Filistin nüfusunun 574.000’i Müslüman, 74.000’i Hristiyan ve 56.000’i Yahudi idi.).
Amerikan Kongresi’nin 21 Eylül 1922 tarihli oturumunun karar bildirgesi “ABD Filistin’de Yahudilere millî yurt kurulmasına taraftardır.” ifadesiyle tamamlanmıştır.Bu şekilde Balfour Deklarasyonu, Siyonist politikanın birinci evresinin ilk yarısını noktalamıştır.
İngiliz mandasının Milletler Cemiyeti’nde onaylandığı 1922’den 1940’a kadar Yahudi nüfusu 83.790’dan 467.000’e (bu dönemde 1,5 milyon olan nüfusun üçte biri) ve Yahudilerin sahip olduğu toprak da 60.100 hektardan 155.200 hektara çıkmıştır.
II.DÜNYA SAVAŞI
Mayıs 1942’de New York’ta Siyonist Konferansı gerçekleştirilmiş ve Yahudi Ajansı Başkanı David Ben Gurion’un sınırsız göç, Yahudi ordusu ve Filistin’in Yahudi devleti olması talepleri desteklenmiştir. Bu dönemde Filistin’de en önemli problem manda rejimi ve Yahudilerin Filistin’e göçü meselesiydi. İngiltere göçe karşı çıkmasına rağmen, ABD Başkanı, savaş sırasında Yahudilerin topraksız kaldığını belirterek Filistin’e girmelerine izin verilmesini istemiştir.
BM de Kurulan Filistin Özel Komisyonu, Filistin’in Yahudi ve Araplar arasında ikiye bölünmesini, Kudüs’ün ise uluslararası bir statüye kavuşturulmasını önermiştir. 29 Kasım 1947’de Filistin topraklarının %56,47’lik en verimli kısmı Yahudilere, çölden ve verimsiz alanlardan oluşan diğer kısmı da Araplara bırakılmıştır. Derhâl kendilerine ayrılan bölgeleri işgale girişen Yahudiler şiddetin her türlüsüne başvurmaktan da geri durmamıştır. BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen ve o dönemde Filistin’de %31’lik bir nüfusa sahip olan Yahudilere %56 oranında toprak veren Taksim Planı, Arap ülkeleri tarafından kabul edilmemiştir.